19 Eylül 2012 Çarşamba


Göz nuruyla dokunurken ilmek ilmek her bir nakışı, herhangi bir genç kızın umutlarını da işliyordu kadın.

Kapı aralığından ya da pencereden bak hayata masumca, sonra giy patiklerini sar atkını sıkı sıkıya ve hayata karış çocuk.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Bunca zaman çok haz ettiğim bir içecek olmadı benim için türk kahvesi, ama yeterince havalıydı gözümde bir zamanlar, nedendir bilmem. Küçüktüm ve tadı tek kelimeyle acıydı. Şimdi farkına varıyorum ki onu tatlı kılan birlikte içtiğin kişiymiş. Buluşmak için bi bahaneyse kahve şekersizi bile tatlıymış meğer. 
P.s; bu kahve maç izleyen abi için yapılmıştır.

3 Eylül 2012 Pazartesi

Baba bana bağırma.

Hani bazı şeyler vardır paylaşılmaya kıyılamayan, paylaştıkça popülerleşmesinden korkulan, sadece ben bileyim bencilliğiyle bakılan. işte bu şiir benim için tam da öyle. sadece bu şiiri anlayabilecek ona hayran olabilecek benim için kıymetli bir kaç kişiyle paylaştım şimdiye kadar. he diyeceksin ki burda paylaşmak nesi? Ona da diyeceğim var. şurada kaç kişiyiz ki sadece sen ve ben.


*yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...*

baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba

baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın

hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba

baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba

baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için

baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir"

 Akgün Akova